Abdullah Öcalan’ın Esir Alındığında Çözülme Tutumu ve Türkiye Devrimci Hareketinin Pragmatizmi Üzerine Devrimci İlkeler ve Oportünist Uzlaşmalar

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Türkiye devrimci hareketinin, PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın esir alındığında sergilediği tutuma yönelik eleştirel bir yaklaşım sergileyememesinin altında yatan ideolojik ve politik nedenleri incelemek lazım. Devrimci hareketin kendi içinde işkence direnişine dair benimsediği ilkesel duruş ile Öcalan’a atfettiği “önder” statüsü arasındaki çelişki, devrimci ilkelerin nasıl bir pragmatizm ve oportünizm sarmalında aşındığını ortaya koymaktadır. Bu çelişkiyi, İbrahim Kaypakkaya’nın direniş pratiği ve Komintern’in işkenceye dair ilkesel tutumları gibi tarihsel referanslarla karşılaştırmalı olarak analiz etmeliyiz.

​Devrimci Direnişin İlkesel Temelleri: Kaypakkaya Mirası Ve Komintern ilkesi

​Türkiye ve Kuzey Kürdistan devrimci hareketinin işkence karşısındaki tavrı, tarihsel olarak “ser verip sır vermemek” ilkesi üzerine inşa edilmiştir. Bu ilkenin en somut ve sembolik örneği, 1973 yılında Diyarbakır zindanında işkenceden sonra kurşunlanarak katledilen komünist önder İbrahim Kaypakkaya’nın direnişidir. Kaypakkaya, en ağır işkenceler altında dahi örgütünü ve yoldaşlarını ele vermeyerek devrimci hareket için bir direniş hattı çizmiştir. Bu duruş, teori ile pratiğin uyumunun bir göstergesi olarak kabul edilmiş ve sonrasında işkenceye düşen her devrimciye yol göstermiştir. Polis sorgularında dahi “İbrahim Kaypakkaya’yı mı örnek alıyorsun?” sorusu, Kaypakkaya’nın direnişinin düşman nezdinde dahi bir paradigma hâline geldiğini göstermektedir. Bu ilkesel duruş, sadece yerel bir pratikten ibaret değildir.

Komintern’in “İllegal Çalışma” ve “Provokatörlere Karşı Mücadele” başlıklı yayınlarında da vurgulandığı üzere partiye ve yoldaşlara ihanet, en ağır suç olarak nitelendirilmektedir. Komintern, işkence karşısında verilecek tek bilginin dahi utanç verici bir ihanet olduğunu belirtir ve devrimcileri bu duruşa hazırlıklı olmaya çağırır. Bu uluslararası ilke, devrimci hareketlerin işkence karşısındaki direnişinin evrensel bir ahlaki ve politik zorunluluk olduğunu ortaya koymaktadır. Nitekim PKK’nin 1981 yılında yayımladığı “Direnmek Yaşamaktır” broşürü de işkencede direnişin, düşmana boyun eğmenin değil ölümü göze almanın bir gerekliliği olduğunu vurgulamaktadır. Bu broşürde “uzlaşıcı ve teslimiyetçi bir tavır içinde olanların, eninde sonunda düşmana boyun eğeceği” açıkça ifade edilmiştir.

​Abdullah Öcalan’ın Tutukluluğundaki Çözülme Tutumu Ve Devrimci İlkelerin Aşınması

​Abdullah Öcalan’ın 1999 yılında yakalanıp Türkiye’ye getirilmesiyle başlayan süreç, yukarıda bahsedilen devrimci direniş ilkeleriyle ciddi bir çelişki taşımaktadır. Öcalan, “işkence” süreci ve sonrasındaki mahkeme savunmalarında örgütünü ve davasını savunmaktan uzak, teslimiyetçi bir tutum sergilemiştir. Kendisine yüklenen suçlamalara karşı devrimci bir duruş sergilemek yerine; bildiği her şeyi düşmana anlatan, Kürt halkının ulusal ve demokratik taleplerini bir “hayal” olarak nitelendiren ve hatta “devlete her alanda hizmete hazır olduğunu” belirten bir çizgi izlemiştir. Bu tutum, PKK’nin kendi yayınlarında savunduğu “ser verip sır vermemek” ilkesiyle taban tabana zıttır.

İbrahim Kaypakkaya’nın işkencedeki direnişiyle kıyaslandığında Öcalan’ın bu çözülme tutumu, bir devrimci önderin düşman karşısında sergilemesi beklenen tutumdan oldukça uzaktır. Kaypakkaya’nın duruşu, devrimci bir liderin kendi davası uğruna ölümü hiçe sayması gerektiğini gösterirken Öcalan’ın tutumu, ölümden kaçınmak ve devrimci ilkelerden taviz vermek üzerine kurulmuştur. Öcalan, bu tutumunu “gereksiz kahramanlık” olarak adlandırarak devrimci direnişin tarihsel birikimini ve mirasını değersizleştirmeye çalışmıştır. Bu noktada on binleri aşkın yoksul Kürt gerillasının canını feda ederek sürdürdüğü mücadele ile Öcalan’ın teslimiyetçi tutumu arasında derin bir uçurum ortaya çıkmaktadır.

​Türkiye Devrimci Hareketinin Uzlaşmacı Ve Pragmatist Yaklaşımı

​Bu bağlamda Türkiye devrimci hareketinin büyük bir bölümünün, Öcalan’ın bu tutumuna karşı ilkesel bir eleştiri getirememesi dikkat çekicidir. Tam tersine TKP-ML, THKP-C/MLSPB Devrim Cephesi, Maoist Komünist Parti, TKEP/L, TİKB, DKP, DKP/Birlik ve MLKP gibi devrimci örgütler ve Birleşik Devrimci Hareket İttifakı içinde yer alan gruplar, “Sayın Öcalan” ve “Kürt Halk Önderi” gibi ünvanlarla Öcalan’ı yüceltmeye devam etmişlerdir. Bu durum, İbrahim Kaypakkaya’nın direnişini örnek aldığını iddia eden bu örgütlerin, kendi ilkeleriyle çelişen bir tutum sergilediklerini göstermektedir.
​Bu çelişkili durumun altında yatan temel neden, devrimci ilkelerden uzaklaşan bir pragmatizm ve oportünizmdir. Türkiye devrimci hareketi, Öcalan ve PKK’nin Kürt ulusu nezdindeki kitlesel gücü karşısında bu gücü kaybetme korkusuyla ilkesel duruşundan taviz vermiştir. Öcalan’ın sorgulamalardaki çözülme tutumunu görmezden gelmek, hatta bu tutumu savunmak; devrimci hareketin, güç dengelerini kendi lehlerine çevirme umuduyla ilkeleri sulandırdığını göstermektedir. Bu uzlaşmacı yaklaşım, aynı zamanda devrimci hareketin kendi teorik ve politik omurgasını aşındırmaktadır.

​Abdullah Öcalan’ın işkencedeki çözülme tutumunun Türkiye devrimci hareketi tarafından eleştirilememesi, devrimci ilkelerin pragmatik hesaplar uğruna feda edildiğinin bir kanıtıdır. İbrahim Kaypakkaya’nın ser verip sır vermeme mirası ve Komintern’in ilkesel duruşu, bir devrimcinin düşman karşısında nasıl bir tavır takınması gerektiğini açıkça ortaya koymaktadır. Öcalan’ın bu ilkelerle çelişen tutumu, sadece kişisel bir zaaf değil, aynı zamanda Kürt ulusal kurtuluş mücadelesinin temel hedeflerini sulandıran bir teslimiyet çizgisidir.

​Türkiye devrimci hareketi, bu durumu ele almadıkça kendi içinde tutarsız bir duruş sergilemeye devam edecektir. Bu ikircikli / oportünist tutum, hem devrimci hareketin kredibilitesini (güvenilirliğini) zedelemekte hem de Kürt halkının ulusal ve demokratik mücadelesinin önündeki engelleri kaldırmaktan aciz kalmaktadır. Devrimci hareket, gerçek bir aydınlanma savaşımı yürüterek Öcalan’ın teslimiyetçi paradigmasının bir çıkmaz sokak olduğunu ve bu tutumun ne devrimci mücadeleye ne de Kürt ulusunun haklı davasına hizmet ettiğini açıkça ortaya koymalıdır.

Mehmet Karaca

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.

KAI ile Haber Hakkında Sohbet
Sohbet sistemi şu anda aktif değil. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.