Afganistan’ın kuzeyindeki Kunduz vilayetinin başkentinde, Taliban’ın kontrolündeki bir bankayı koruyan güvenlik güçlerine yönelik bir intihar saldırısı gerçekleştirildi. Saldırıda 5 kişi hayatını kaybederken, 7 kişi de yaralandı. Saldırının sorumluluğunu henüz hiçbir grup üstlenmedi, ancak bu tür eylemler, Afganistan’daki karmaşık sınıf mücadelesi ve emperyalist güçlerin bölgedeki çıkarları arasındaki çelişkilerin bir yansıması olarak görülmelidir.
Taliban, Afganistan’da iktidarı ele geçirdikten sonra, kendisini bir “anti-emperyalist” güç olarak sunsa da, pratikte emperyalist güçlerle dolaylı ya da dolaysız bağlantılar içinde olmuştur. Taliban’ın banka gibi finansal kurumları koruma görevi üstlenmesi, onun kapitalist sistemin bir parçası haline geldiğini ve işbirlikçi bir karakter taşıdığını göstermektedir. Bu durum, Taliban’ın sözde “devrimci” söylemlerinin altındaki gerici niteliği ortaya koymaktadır.
Saldırı, Afganistan’daki halk kitlelerinin, hem Taliban’ın baskıcı rejimine hem de emperyalist güçlerin bölgedeki varlığına karşı artan hoşnutsuzluğunun bir ifadesi olarak yorumlanabilir. Ancak, bu tür eylemlerin sınıfsal bir analizi yapılmadan salt “terör” olarak nitelendirilmesi, gerçekte yaşanan sömürü ve baskı mekanizmalarını gizlemeye hizmet eder. Maoist perspektiften bakıldığında, Afganistan’daki çatışmalar, emperyalizm ve işbirlikçi güçler arasındaki çelişkilerin bir ürünüdür ve ancak gerçek bir halk devrimi ile bu çelişkiler aşılabilir.
Bu saldırı, Afgan halkının emperyalist işgal ve işbirlikçi rejimler karşısında yaşadığı çaresizliğin bir yansımasıdır. Ancak, gerçek kurtuluş, halkın örgütlü mücadelesi ve sınıfsal bilinçlenmesiyle mümkün olacaktır. Afganistan’daki devrimci hareket, ancak emperyalizmin ve onun yerli işbirlikçilerinin kökünü kazıyarak, halkın gerçek kurtuluşunu sağlayabilir.