Devrimci Hareketin İnsan Kaynağı Üzerine

149C3377-8208-47EE-B4B5-A4CA99FF2C24

Süreç; Bu kelime veya terim algılanış biçimiyle ardarda evrilen bir zaman silsilesinin belli bir seyirde kendisine yol haritası çıkardığını o hatta gelişmelere ve değişimlere davetiye çıkardığını gösterir. Söz gelimi 90’lı yılların başından 2000’li yılların başına kadar devam eden süreç yengi ve yenilgiyle Türkiye Kuzey/Kürdistan devrimci hareletine ve devrimci hareketin figürlerine bambaşka bir zaman dilimi tarif ederken başka kesimlere ise farklı bir hâli, zamanı, anıları, olmamışlıkları, olacakları tarif ediyor. 

Türkiye ve Kuzey Kürdistan devrimci hareketi iki binlerin başında tasfiye yazılarına hız vermişken (muhtemelen 2000 başlangıcı ve Geziye kadar olan süreci farklı algılıyor olmalı) devrimci hareket hiç olmadığı kadar tasfiye edilmiş, halkla bağları kopartılmış, halka taşıyacağı sesi, düşmanı tarafından ilk defa bu denli kısılmıştır. Bunda hiç kuşkusuz Geziden sonra hakim anlayışın kendiliğinden, sorgusuz, sualsiz, herkesin kendinden menkul olduğu, örgüt denilen aygıtın aşırı esnetilip şişirilip patlatılmaya hazır duruma getirilmesi hakimken Türkiye gibi hiçbir demokratik geleneği olmayan, Çarlık Rusya benzeri bir faşist, otokratik gelenek altında kurumsallığı yüz yıllık bir zamana varan devletin korkak ve paranoyak komprador bürokrat burjuvazisinin ve hakim sınıflarının (Elbette faşist yönü de gözden kaçırılmamalı) en ufak örgütsüz talepsiz, halk ayaklanmasında dahi sarsılıyoruz, yıkılıyoruz korkularının hakim geldiği ve sonrasında devrimci hareket ve hareketlere, toplumsal dinamiklere alabildiğine saldırdığı bir süreçten geçiyoruz. 

Evet son sekiz yıllık süreç böyle bir süreçtir. Bu sürecin öne çıkanları devrimci hareketin bütün bölükleri tarafından tespit edilip gerekli inceleme ve araştırmalar yapılmalıdır. Tasfiye oluyoruz denilen 2000’li yılların başından 2013’e varan süreç asla bu kadar ağır ve katlanılmaz, içinden çıkılmaz bir süreç değildi. Evet devrimci hareket tasfiye edildi. İçten ve dıştan saldırılarla tasfiye edildi ve bu hatta hâlâ iddiası olanlar tasfiye edilmek isteniliyor. Kara göründü. Tasfiye tespitleri 2013 sonrası kendisini ispatladı. Şimdi son sekiz yıllık süreç içerisinde devrimin harcı dediğimiz insan kaynağına yani insan kaynağımıza bakalım.

Devrimin harcı insandır ama her şeyden önemlisi yeni insandır!

İddiası devrim için devrimciler örgütü yaratmak olanların artık insan kaynağını daha iyi gözlemesi, onun üzerine daha fazla eğilmesi, onun için daha fazla çalışması gerekiyor. Bu önermeyi niçin yaptık? Devrimcilerin yaslandığı yer, feyz aldığı kaynak ne para ne pul ne şan ne şöhret ne de salt zekadır. Devrimcilerin yaslandığı hakikat insan kaynağının kendisidir. Milyonlarımız, onlarca mülkiyetimiz de olsa bize devrimcilik yaptıracak olan felsefemiz, devrimci teorimiz, devrimin zorunluluğuna inancımızdır. İmkanlar ve kabiliyetler kuşkusuz önemlidir. Ancak imkan dediğimiz şey felsefemiz, insan kaynağımızın yaşam içerisinde kristalize ettiği duruş, devrimci teorimizin yanında talidir. Bizi devrimci pratiğe itecek olan şeyler bu üçlü sac ayağının senkronize ve sorunsuz uyumunda yatmaktadır. İmkan ve kabiliyeti yaratacak olan şeyler bunlardır.

Devrimci hareket artık yeni olana eğilmelidir. Niçin yeni olana eğilmeli sorusunu açacak olursak, içerisinde bulunduğumuz süreçte; beş yıl, on yıl öncesine kadar devrimci harekette faaliyet yürütmüş sonrasında kopmuş kişiliklerde en çok görülen sorun ben sizi biliyorum, tedrisatınızdan geçtim ben size değil siz bana ayak uydurun tarzıdır. Bu kişilikler haddinden fazla artık karşımıza çıkmaktadır. Bunlara devrimci hareket talebini net iletmeli bu kişilikler kendilerini dayattığı an uzak durulmalıdır. Elbette bu kişilerde vuku bulan şeyler; üretim ilişkilerinin çarpıklığı sonucu, üretim ve bölüşüm ilişkilerinden kaynaklanan sorunların bu kişilerde yansımasıdır. Bu kişilikler devrimci hareketi dahi kullanabileceği, sağından solundan dolanabileceği hissine fazlasıyla kapılmaktadırlar. Bunda TDH’nin geçmişi olan insana saygı tonu büyük rol oynamaktadır. Bu kişiliklere bir iki görev verildiğinde çoğunlukla sağdan soldan dolanma pratiklerine soyunmaktadırlar. İnsan kaynağı haddinden fazla önem kazanmıştır çünkü karşımızda on veya yirmi yıl öncesinin devrimci ortamı olmadığı gibi kendi kendisini devrimcilik ve yeni insan konusunda eğiten donatan insan kitlelerine artık neredeyse hiç rastlanılmamaktadır. 

O hâlde yeni insanı yaratırken devrimci hareketin yerelin ileri geleni de olsa, geçmişi olan insan da olsa sırf kalabalık gözükmek, var olan bünyeyi şişirmek için bu kişi ve kişiliklerin asla hatasıyla uzlaşmamalı varsa ileri yönleri ortaya çıkarmalı o yönleri geliştirip hatalı yönleri yok etmesi için çabalamalıdır. Hata ve hatalı kişiliklerle uzlaşanların bünyesi çok şişkin de olsa en ufak cenderede parçalarına ayrılacağı unutulmamalıdır. Bu kişiliklerle uzlaşma felsefeyi ve devrimci teoriyi de zehirleyecek potansiyele erişmektedir. 

Devrimci hareket var olanı güçlendirmek, geliştirmek, ilerletmekle mükelleftir.

Yaşam içerisinde çözülen eski solcu figürlerle artık haddinden fazla karşılaşılmaktadır. Bu neyin göstergesidir. Burjuva praksis sol ve sosyalist ortamlara aşırı derecede sızmış demektir. Görünen köy klavuz istemiyor. Devrimci teori ve Marksist felsefe ile karşı koyuş ideolojik mücadele zayıflamış demektir. Söz gelimi eski solcu arkadaşınızla aradan yıllar geçmiş bir yerde karşılaşmışsınızdır ve aranızda eskiden proleter ilişki gereği hesabı kim ödeyecek kaygısı yaşanmadığı için bir iki hesabı ödemeye başlamışsınızdır ama arkadaşınız ödemekten sürekli kaçınmaktadır üstelik sürekli teori hakkında monşer gibi konuşup nutuklar atmaktadır ve sadece kendi çayını ödemenin veya size çay ısmarladıysa ben enayi miyim sen de benim çayımı öde pasif agresif tutumlarını sergileyebilmektedir. Hâliyle siz ne alaka biz hiçbir zaman yoldaşlarımıza insanlarımıza böyle davranmadık diye düşünürsünüz. İşte o eski solcu figür, ikili ilişkilerinde kadınlara karşı davranışında dahi çözülmüştür. Kısacası yaşamda çözülmüştür, ideolojik olarak çözülmüştür, felsefede çözülmüştür, şubede çözülmemiş bir ‘eski’ olsa da olmasa da pek bir anlam ifade etmemelidir. O hâlde devrimci hareket bünyesini daha fazla şişirmek yerine, bünyesinde olanı felsefi, teorik ve ideolojik olarak donatıp güçlendirmek ve deyim yerinde ise devrimcileri hiç tanımamış dahi olsa sıradan insanların hayatlarına, yaşamlarına dokunmalıdır.

Sıradan insanın hayatına, yaşamına dokunmak!

Bir devrimci kendisini pek çok disiplin ve alanda geliştirmekle mükelleftir ve karşılaştığı insanların yaşamlarındaki çelişkilere ve yeteneklerine dokunmalıdır. Geçmişte çok hatasını yaptık. Dersimli diye Hemşin diye dost, yoldaş, kirve, ahbap, bizden mantığı ile siyasetimizin düzeyini geri kitlelerin düzeyine indirdik. Yarı-feodalizmin çözülmeyişini ağalar şalvar çıkardı takım elbise giydi açıklamasıyla yaptık. Peki o ağalar doksan sonrası, inşaata, montaj sanayine, çeşitli emperyalist sermayelerin distribütörlüğüne soyunmadı mı? Cengiz tarım alanlarını alıyor, topluyor o hâlde Cengiz toprak ağası diyen yoldaşlarımız bile oldu. Oysa Cengiz emperyalist tekeller için hammadde kaynağını ve değişken sermayeyi emperyalist tekellere sunmuyor mu? Kaypakkaya yoldaşı dışımızda kalan bazı devrimciler ve devrimci hareketler dönem dönem bizden daha iyi anlayıp, kitlelere kısmen anlatmadılar mı? Yaşam içerisinde insan kaynağının yaşamına dokunmak, siyasetimizin düzeyini onların düzeyine indirmek değildir. Faşizm tarafından uğratıldığımız azapların onların azabından azade olmadığını onların azabıyla bağıntılı olduğunu, onlardan sınıfsal olarak ayrı olmadığımızı bir ve beraber olduğumuzu onları küçümsemek değil onları kendimizle eşit düzeye getirmek istediğimizle hissettirmeli ve göstermeliyiz. Kitleleri siyasetimizin düzeyine getirmeli, siyasetimizi asla kitlelerin geri düzeyine indirmemeliyiz.

İçinde bulunduğumuz süreçte insan panoraması.

Bağlayacak olursak, yeni insan ve yeni kitlelerle iletişim kolay olacak demiyoruz. Tersine çok zor olacak. Emperyalist-kapitalist sistem pandemi sürecinde dünya halk kitlelerinde derin sanrılar doğurdu. Ojeni, sosyal Darvinizm, faşist kompleksler dünya halk kitlelerine aşırı derecede pompalandı. Elbette uzun zamandır pompalanıyordu.  Sözgelimi toplu taşımada hapşıran bir insan diğer insanlar tarafından hasta olarak kodlanıp, neredeyse saldırı ve saldırılara maruz kalacak düzeye getirilmişti. Asyalı çekik gözlü insan nefreti haddinden fazla gözlemlendi. Dünyadaki lokal savaşlar, barışık pazarın dağılmaya yüz tutması, ülkeler arası sınırların yanında halklar arası sınırların, insanlar arası sınırların yükselmesini beraberinde getirdi. Bencilleşme, birbirinden hırsızlama, milliyetçilik, şovenizm, hissizleşme, şeyleşme vb bütün bunlar insan kitlelerinde görüldüğünde devrimciler ve devrimci hareket için kuşkusuz olumsuz yönlerdir. 

Peki insan kitlelerini nasıl kazanağız? Öncelik devrimci hareket kazanabileceklerini kazanmalı kazanamayacaklarını ise düşman saflarına dizmemek için tarafsızlaştırmalıdır. 90’lı yıllar iyi incelendiğinde devrimci hareketin, komünist hareketimizin bunu başardığı berrak bir şekilde görülecektir. Sınıfsal farklılıklarımızın olmadığını hissettirerek, anlatarak, yaşam içerisinde sıradan insanların yaşamına dokunarak. Unutulmamalı ki insanın en hassas olduğu ve öncelik verdiği tek şey güvendir. Güven duymak isteyen güven vermelidir. Güven vermeliyiz, güven almalıyız, yaşam içerisinde insanların yaşamına dokunmalıyız, onları siyasetimizin düzeyine çıkarmalıyız ve kendimizi pek çok alanda ve disiplinde durmaksızın geliştirmeliyiz!

Exit mobile version