Ege’de Ekolojik Yıkım: Doğa ve Yaşam İçin Mücadele Çağrısı”

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

5 Haziran Dünya Çevre Günü’nde EGEÇEP ve İzmir Barosu’ndan Açıklamalar

Ege Kültür ve Çevre Platformu (EGEÇEP), Dünya Çevre Günü dolayısıyla yaptığı kapsamlı açıklamada, Ege Bölgesi’ndeki çevresel tahribatın boyutlarını gözler önüne serdi. Platform, “5 Haziran, kutlanacak bir gün değil, doğa talanına karşı mücadele günüdür” vurgusu yaparak, bölgedeki ekolojik krizin geldiği noktaya dikkat çekti.

Termik Santraller, Gemi Söküm Tesisleri ve Radyoaktif Tehdit

Açıklamada öne çıkan başlıkların başında, Aliağa’daki İzdemir Termik Santrali’ne verilen yeni ÇED olumlu kararı geldi. Santralin, mahkeme kararlarına rağmen faaliyetlerini sürdürdüğü belirtilirken, “Bu karar, Anayasa’nın 56. maddesinde güvence altına alınan sağlıklı çevre hakkını hiçe saymaktadır” denildi.

Aliağa’daki bir diğer büyük tehdit ise gemi söküm tesisleri. Özellikle AB dışı ülkelerden gelen, radyoaktif atık barındıran gemilerin söküm işlemlerinin yol açtığı kirlilik, hem çalışanların sağlığını tehdit ediyor hem de İzmir Körfezi’ndeki deniz yaşamını yok oluşun eşiğine getiriyor. Uzmanlar, asbest, ağır metaller ve hidrokarbonların yarattığı kirliliğin nesiller boyu sürecek etkileri olacağı uyarısında bulunuyor.

Altın Madenciliğinin Yarattığı Geri Dönüşsüz Tahribat

EGEÇEP’in açıklamasında, Ege’nin dört bir yanına yayılan altın madenlerinin yarattığı yıkım da detaylı bir şekilde ele alındı. Dikili-Çukuralan, Efemçukuru, Bergama-Ovacık, Balıkesir İvrindi ve Eşme-Kışladağ gibi bölgelerde, siyanürlü altın madenciliği nedeniyle yeraltı ve yerüstü sularının zehirlendiği, tarım arazilerinin çoraklaştığı vurgulandı.

Bergama’da 1990’lardan bu yana süren mücadelenin sembol isimlerinden köylüler, “Suyumuzu, toprağımızı, geleceğimizi çaldılar” diyerek tepkilerini dile getirirken, Ovacık Altın Madeni’nin genişletilmesi projesinin yeni bir çevre felaketine yol açacağı uyarısı yapıldı.

Gaziemir’deki Nükleer Atık Skandalı ve Çöplük Krizi

Gaziemir’de eski bir kurşun fabrikasının bahçesine gömüldüğü tespit edilen nükleer atıklar, on yılı aşkın süredir temizlenmeyi bekliyor. Bölge sakinleri, “Çocuklarımızın sağlığıyla oynuyorlar” diyerek yetkililere çağrıda bulunurken, İzmir’in en büyük çöp depolama alanı Harmandalı’ndaki kirlilik tehlikesi de giderek büyüyor.

Çeşme’de Kıyılar ve Ormanlar Sermayeye Peşkeş Çekiliyor

EGEÇEP’in dikkat çektiği bir diğer konu ise Çeşme Yarımadası’nın %40’ını kapsayan kıyı ve orman alanlarının özel sermayeye açılması oldu. Bölgede planlanan turizm projelerinin, doğal sit alanlarını yok edeceği belirtilirken, “Bu projeler, yöre halkının değil, sermaye gruplarının çıkarlarına hizmet ediyor” ifadeleri kullanıldı.

JES, RES ve GES Projeleri Tarımı Bitirme Noktasına Getirdi

Manisa ve Aydın’daki jeotermal enerji santrallerinin (JES) tarım arazilerini çürüttüğü, üzüm ve zeytin üretimini neredeyse imkânsız hale getirdiği belirtildi. Karaburun’daki rüzgâr (RES) ve güneş (GES) enerji santrallerinin ise endemik türleri yok ettiği, biyolojik çeşitliliği geri dönülemez şekilde tahrip ettiği vurgulandı.

Tarım Arazileri ve Köylü Hakları Gaspta

Seferihisar, Selçuk, Ödemiş, Bergama ve Alaşehir gibi verimli tarım bölgelerinde, köylülerin topraklarının enerji ve madencilik projeleri için ellerinden alındığı ifade edildi. Tire-Belevi yol projesi bahanesiyle Çayırlı köylülerinin zeytinliklerine el konulması, “Acele kamulaştırma” adı altında yaşanan gaspın en çarpıcı örneği olarak gösterildi.

Hava Kirliliği ve Sağlık Krizi: Aliağa’da Durum Kritik

Aliağa’daki ağır sanayi ve termik santrallerin yarattığı hava kirliliği, bölge halkını adeta zehirliyor. Yapılan ölçümlerde, partikül madde (PM10) ve kanserojen ağır metal değerlerinin Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) izin verdiği sınırların çok üzerinde olduğu tespit edildi. Çevre mücadelesinin sembol isimlerinden bir Aliağalı, “Her sabah uyandığımızda gökyüzünü gri bulutlar kaplıyor. Çocuklarımız astım hastası oldu” diyerek durumun vahametini özetledi.

İzmir Barosu’ndan Sert Uyarı: “Ekokırım Suç Olarak Tanınsın!”

İzmir Barosu, yaptığı açıklamada, doğa mücadelesinde hayatını kaybedenleri andı. Artvin’de katledilen Reşit Kibar ve Antalya Finike’de taş ocağına karşı mücadele ederken öldürülen Ali Ulvi ve Aysin Büyüknohutçu çiftinin davalarındaki cezasızlığa dikkat çekildi.

Baro, “Ekokırım, artık bir insanlık suçu olarak tanınmalıdır. Doğaya karşı işlenen suçlar, idari para cezalarıyla geçiştirilemez. Yaşamı savunmak, anayasal bir haktır” çağrısı yaptı.

EGEÇEP’ten Ortak Mücadele Çağrısı

Açıklamanın sonunda, tüm Egeliler doğa mücadelesine destek olmaya davet edildi:

“Suyumuza, toprağımıza, ormanlarımıza sahip çıkmak için bir aradayız. Hiçbir rant projesi, çocuklarımızın geleceğinden daha değerli olamaz. Yaşamı savunmak bir tercih değil, zorunluluktur!”
Ege Bölgesi, sermaye projelerinin yarattığı ekolojik yıkımla boğuşurken, hukuki mücadeleler ve yerel direnişler kritik önem taşıyor. Uzmanlar, “Bu gidişat durdurulmazsa, geri dönüşü olmayan bir çevre felaketi kaçınılmaz” uyarısı yapıyor.

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.

KAI ile Haber Hakkında Sohbet
Sohbet sistemi şu anda aktif değil. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.